başarı öyküsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
başarı öyküsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Şubat 2013 Pazartesi

MUTFAK YENİLEME MACERASI - AYRINTILAR :)

  Mutfağımda yaptığım değişiklikleri daha önce burada paylaşmıştım. Beğenen, güzel yorumları ve dilekleriyle beni mutlu eden herkese çok çok teşekkür ederim. 
  Aldığım yorumların çoğunluğu fotoğrafları sıkıştırmış olmamdan kaynaklı şikayetler içeriyordu o sebeple mutfak yenileme maceram konusunda büyük büyük bolca resimli yeni bir yazı hazırlamaya karar verdim :))

  O halde gelsin büyük büyük resimler :))



Burası mutfağımızın oturma kısmı, eski halinde duvarlar buz yeşili denilen bir renkti.  Önce duvarları beyaza boyadım. Sonra maskeleme bandıyla yukarıda görülen şeritleri oluşturdum ve kırmızıya boyadım.

Gelelim masanın üzerine :) Eşimle birlikte olan fotoğraflarımızı bilgisayarda siyah beyaza çevirdim. Sonra fotoğraflardan farklı boylarda baskılar aldım. Tam masanın ölçüsü kadar siyah fon kartonuna büyüklü küçüklü yapıştırdım. Kartonu masanın üzerine yerleştirdim. Masanın camını da fotoğrafların üzerine yerleştirdim. Bence mutfağın en şeker kısmı burası oldu :))


  Yeni yaptırdığım dolabın bir tanesi budur. (Diğeri kapının arkasında kalınca fotoğraflamayı yine unutmuşum) bunun için hiçbir emek sarf etmedim :)  dolaplarım yeterli gelmiyordu,mobilyacıya gidip ölçüleri verdim ve bu arkadaş mutfak ekibine böylece katıldı. dolabın üzerindeki vazoyu migrostan, mumları ikeadan aldım. Fotoğrafta görülen güzeller güzeli peçetelik ve içindeki kırmızı peçeteler ise sevgili blog ortağım aynı zamanda komşum,aynı zamanda arkadaşım "G" nin hediyesi :))


Bu da diğer açıdan masanın görünüşü. Perde pazardan alındı :) Perdenin kenarında kırmızı boncukları dikkat ederseniz görebilirsiniz.Siyah ipe zincir çekip kırmızı boncuklar taktım, onu da perdenin köşesine iliştirdim. Olmasa da olurdu ama oldu :))


Bu saate görür görmez bayıldım, mutfağıma uyacağını düşünüce de hemen aldım :)


Bu da yeni lambam, kırmızıydı, moderndi, bunlar onu almam için fazlasıyla yeterliydi :) ben aldım, babam monte etti, çok da güzel oldu pek de güzel oldu :)

  Ve işin esas meşakkatli kısmı. Dolaplar. Dolaplarımın eski hali önceki yazımda mevcut. Bunlar ise şu andaki halleri :)








    Daha önceki yazıda da anlattığım gibi, dolapları önce temizledim, sonra ince bir zımpara yaptım. Arkasından polisan matrix x1 su bazlı yarı mat boya ile boyadım.  Rafları ve kapakların tutma yerlerini siyaha boyadım. Kalan kısımları beyaza boyadım. 
   Duvardaki fayanslar daha önce beyazdı dolaplarda beyaz olunca fazla sırıttılar, fayansları yapışkanlı kağıtla kapladım. Yapışkanlı kağıdın yakından görünüşü ise şöyle bir şey ;



   İşte hepsi bu, sonuçta çok sevdiğim bir mutfağım oldu. Bu arada ben mutfağımı yenilerken yeni hallerini paylaşırken, ortağım sevgili "G" boş durmuyor. Kendisi çabucak gaza gelen bir insan olarak hemen kendi evinde yenileme çalışmalarına başladı. Çok çok yakın bir zamanda oturma odası yenileme macerası ile karşınızda olacak :)) 

 Beğenileri ve güzel yorumlarıyla bizi yüreklendiren herkese sevgiler saygılar :)

26 Aralık 2012 Çarşamba

BU BİR DİRENİŞ VE BAŞARI ÖYKÜSÜDÜR.



              Hayatımın hiçbir döneminde bir bitkiye doğru dürüst bakamadım. Yanlış yerlere koydum saksısını, su vermeyi unuttum, saksının boyutlarıyla, toprağın cinsiyle hiç ilgilenmedim. Bana hediye edilen her bitkinin hayatını maksimum düzeyde zorlaştırdım, hiçbiri bana ve umursamazlığıma tahammül edemediler ve öldüler.

            8 ay kadar önce eve yeni bir bitki geldi. Adını bile bilmediğim bir şey. Küçücüktü ama üzerinde onlarca pembe çiçeği vardı. Büyük bir hevesle aldım, mutfak camının önüne yerleştirdim. Çiçeğin gölgeye mi güneş alan bir yere mi konulması gerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Haftada kaç kez su verilmeli, ne miktarda su verilmeli bilmiyordum, kimseye sormak gereği de hissetmedim. Nasılsa ölür dedim. Bir hafta sonra çiçekleri döküldü. Dökülen çiçeklere bakıp “ben böyle olacağını biliyordum, yakında yaprakları da dökülür, sonra da ölür” dedim. Pencerenin tozunu almaya çalışırken kolum çarptı yere düştü, minicik saksısındaki toprağın yarısı yere saçıldı, “zaten ölecek bir de başıma iş çıkardı işin yoksa bir de yerleri temizle” diye söylene söylene yerden kaldırıp tekrar camın kenarına koydum, toprağı yarı yarıya azalmış olarak. Aklıma ne zaman eserse o zaman su verdim. Bazen günde 2 kere bazen 3 hafta sonra. Aylar geçiyordu ama çiçek bir türlü ölmüyordu. Ölüp ölmediği umurumda da değildi aslında. Bitkileri ölmeden atmamak gibi bir prensibim var. Ölene kadar aynı yerde, camın önünde, toprağı eksik, belki susuz belki fazla sulanmış olarak orda duracaktı.

            Bu gün sabah kalktım, kendime bir kahve yapmak için mutfağa girdim. En son ne zaman su verdim acaba diyerek çiçeğin yanına gittim. Neredeyse bütün dallarından tomurcuklar fışkırmıştı. Pembe Pembe açacak onlarca minik çiçek tomurcuğu. Gözlerimi ovuşturdum, "yok canım gerçek olamaz" dedim. Eğilip dikkatlice baktım. Saksısı minicik bir kaktüsün sığacağı kadardı, doğru düzgün toprak kalmadığından köklerinin yarısı toprağın dışındaydı. Her zaman açık duran mutfak camı yine açıktı olanca soğuk yapraklarına işlemişti.

            Onunla ilgilenmesi gereken sahibinin ilgisizliğine, boş vermişliğine ve sevgisizliğine, üzerine esen buz gibi soğuk rüzgârlara, sıkıştığı o minicik saksısısına, susuzluğa, topraksızlığa karşı direndi, direndi ve onlarca güzel tomurcukla karşılık verdi. Sabahın erken saatinde gece kafasında kurduklarından mutsuz, yorgun, hayata isyan dolu bir kadın onun o minik tomurcuklarına baktı ve hayatın bütün zorluklarına, insanların acımasızlıklarına, sevgisizliklerine, kendisini sıkıştırmaya çalıştıkları küçücük saksılara direnmesi gerektiğini anladı, çiçeğe bakıp kocaman gülümsedi, kahvesinden bir yudum aldı ve bilgisayarının başına geçip bu güzel mücadeleyi belki başka birilerine de ilham olur diye anlatmak istedi :)
            Bütün ilgisizliklere rağmen çiçek açanlardan olabilmek, bize ve tüm ilgisizliklerimize rağmen çiçek açanları, fark edebilmek dileğiyle.. "B"