Hayatımın hiçbir döneminde bir
bitkiye doğru dürüst bakamadım. Yanlış yerlere koydum saksısını, su vermeyi
unuttum, saksının boyutlarıyla, toprağın cinsiyle hiç ilgilenmedim. Bana hediye
edilen her bitkinin hayatını maksimum düzeyde zorlaştırdım, hiçbiri bana ve
umursamazlığıma tahammül edemediler ve öldüler.
8
ay kadar önce eve yeni bir bitki geldi. Adını bile bilmediğim bir şey. Küçücüktü
ama üzerinde onlarca pembe çiçeği vardı. Büyük bir hevesle aldım, mutfak
camının önüne yerleştirdim. Çiçeğin gölgeye mi güneş alan bir yere mi konulması
gerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Haftada kaç kez su verilmeli, ne
miktarda su verilmeli bilmiyordum, kimseye sormak gereği de hissetmedim.
Nasılsa ölür dedim. Bir hafta sonra çiçekleri döküldü. Dökülen çiçeklere bakıp “ben
böyle olacağını biliyordum, yakında yaprakları da dökülür, sonra da ölür”
dedim. Pencerenin tozunu almaya çalışırken kolum çarptı yere düştü, minicik
saksısındaki toprağın yarısı yere saçıldı, “zaten ölecek bir de başıma iş
çıkardı işin yoksa bir de yerleri temizle” diye söylene söylene yerden kaldırıp
tekrar camın kenarına koydum, toprağı yarı yarıya azalmış olarak. Aklıma ne
zaman eserse o zaman su verdim. Bazen günde 2 kere bazen 3 hafta sonra. Aylar
geçiyordu ama çiçek bir türlü ölmüyordu. Ölüp ölmediği umurumda da değildi
aslında. Bitkileri ölmeden atmamak gibi bir prensibim var. Ölene kadar aynı
yerde, camın önünde, toprağı eksik, belki susuz belki fazla sulanmış olarak orda
duracaktı.
Bu
gün sabah kalktım, kendime bir kahve yapmak için mutfağa girdim. En son ne
zaman su verdim acaba diyerek çiçeğin yanına gittim. Neredeyse bütün
dallarından tomurcuklar fışkırmıştı. Pembe Pembe açacak onlarca minik çiçek
tomurcuğu. Gözlerimi ovuşturdum, "yok canım gerçek olamaz" dedim. Eğilip
dikkatlice baktım. Saksısı minicik bir kaktüsün sığacağı kadardı, doğru düzgün
toprak kalmadığından köklerinin yarısı toprağın dışındaydı. Her zaman açık
duran mutfak camı yine açıktı olanca soğuk yapraklarına işlemişti.
Onunla
ilgilenmesi gereken sahibinin ilgisizliğine, boş vermişliğine ve
sevgisizliğine, üzerine esen buz gibi soğuk rüzgârlara, sıkıştığı o minicik
saksısısına, susuzluğa, topraksızlığa karşı direndi, direndi ve onlarca güzel
tomurcukla karşılık verdi. Sabahın erken saatinde gece kafasında kurduklarından
mutsuz, yorgun, hayata isyan dolu bir kadın onun o minik tomurcuklarına baktı
ve hayatın bütün zorluklarına, insanların acımasızlıklarına, sevgisizliklerine,
kendisini sıkıştırmaya çalıştıkları küçücük saksılara direnmesi gerektiğini
anladı, çiçeğe bakıp kocaman gülümsedi, kahvesinden bir yudum aldı ve
bilgisayarının başına geçip bu güzel mücadeleyi belki başka birilerine de ilham
olur diye anlatmak istedi :)
Bütün
ilgisizliklere rağmen çiçek açanlardan olabilmek, bize ve tüm
ilgisizliklerimize rağmen çiçek açanları, fark edebilmek dileğiyle.. "B"